top of page

Venedik Cam Haftasından Notlar


Her yıl Eylül başında Venedik’te yer alan, dünyadan birçok cam sanatçısının ve tasarımcının katıldığı Venedik Cam Haftasını gezme fırsatım oldu. 9-16 Eylül tarihlerinde bir çok cam tekniğinin geliştirildiği Murano’daki cam atölyeleri kapılarını ziyaretçilere açıyor ve şehrin her yerine dağılmış sergilerle sanatseverler en ileri tekniklerle yapılmış işleri görme fırsatı oluyor. Bu yazıyı yazarken aklımda III. Selim döneminde Venedik’e cam öğrenmesi için gönderilmiş Mehmet Paşa’nın hikayesi vardı. Venedik’te cam öğrendikten sonra Beykoz’a dönüp sütlü beyaz Beykoz camını ve Filigrana olarak da bilinen Çeşm-i Bülbül’ü diğer cam sanatçılarına öğretmişti. Ben de camla yoğun olarak çalışan bir tasarımcı olarak size Venedik’de gözlemlediğim deneyimlerimi aktarmak istedim.

Bu yılki Venedik Cam Haftasında öne çıkan sergiler arasında Homo Faber sergisi, mimar Carlo Scarpa’nın Cappellini için tasarladığı arşivdeki işleri, Memphis sergisi, Murano’da Venini ve WonderGlas’ın ürettiği çeşitli tasarımcıların yaptığı işler ve Murano Cam müzesindeki mimar Mario Bellini’nin cam çalışmaları vardı.

Venedik Cam Haftası, Milano Tasarım haftasına benzetilebilir. Günde otuz kilometreye yakın yürüyerek şehrin farklı yerine dağılmış bir çok sergiyi gezebiliyorsunuz. Bunların arasında yol üstünde görebildiğiniz tasarım ve işçiliğin iyi olduğu sergiler olduğu kadar, zar zor haritadan arayarak bulduğunuz sadece tek bir işi görebildiğiniz sergiler de var. Mesela bir restoranın önünden geçerken Bouroullec’in WonderGlas ile işbirliği yaptığı Alcova camları görebilirsiniz. Fakat beni heyecanlandıran bir ara sokaktan girip, Hotel Bauer’de kanal manzaralı terasa doğru yürürken Toots Zynsky’nin incecik cam şeritleri fırınlarayak eğip büktüğü ‘Phytomorphism’ sergisindeki işlerini görmek oldu.

Yukarıda bahsettiğim öne çıkar sergilerden kısa kısa bahsedecek olursam Michelangelo Vakfı’nın sponsor olduğu Fondazione Giorgio Cini’de yer alan Homo Faber sergisi tasarım ve zanaatı buluşturan, en konuşulan ve oldukça büyük hazırlık yapılmış bir sergiydi. İki büyük avlunun ve etrafında genişçe bir bahçenin yer aldığı tarihi binada on iki sergi yer alıyor. Bunlar arasında ‘Best In Europe’ sergisi güncel sanatçıların ince işçilikle yaptığı cam, seramik, ipek, gümüş, tekstil, ahşap ve kendi oluşturdukları malzemelerden yaptıkları çalışmaları sergileniyor. Yine aynı yapıda ‘Discovery Rediscovery’ sergisinde Venini, Cartier, Mont Blanc, Smyston gibi lüks ağırlıklı markaların kurduğu mini atölyelerde cam işçiliğini, tükenmez kalem yapımını, taş oymayı ve defter yapımını izleyebiliyorsunuz. Fondazione Cini’de aynı zamanda Carlo Scarpa’nın Cappellini’ye yaptığı 1926 – 1931 dönemi cam vazoları kronolojik olarak ve detaylı açıklamalarla sergileniyor. Mimar olmasına rağmen cama olan ilgisi ve üretim sırasında cam sanatçıları bilinen teknikler dışında deneysel çalışmaya teşvik etmesi sayesinde yeni cam teknikleri keşfetmiş Scarpa’nın orantıları, renk uyumları ve işçiliği kusursuz vazolarını bu sergide görebiliyorsunuz. Serginin aynı zamanda çok detaylı ansiklopedi kalınlığında bir kataloğu bulunuyor. Burada beni etkileyen sanatçılarına verdikleri değer kadar, arşivlemedeki teknik detaylar oldu.

Carlo Scarpa’nın Murano’da Venini’de de sergilenen işleri bulunuyor. Yerel cam üreticisi Venini’ye 1930 -1940 dönemlerinde Çin porselen ve seramiklerinden ilham alarak tasarladığı formlar bulunuyor. Bu sergide Ettore Sottsass, Tapio Wirkkala’nın da sayılı miktarda bulunan cam işlerini görebiliyorsunuz. Bu sergideki tasarımlar ne kadar kendi dönemini yansıtsa da hala günümüzdeki tasarım algısında zamansız duruyorlar.

Murano’da biraz yürüyünce Marco Zito & BTM ortak çalışması NASSE aydınlatmaları da görebilirsiniz. Venedik’in lagunlarından ve balıkçılardan ilham alarak tasarlanmış aydınlatma enstalasyonunun cam ve balık ağlarına benzer fileler birleştirilmiş. Tasarımın hikayesini de kısa bir filmden izleyebiliyorsunuz. Bu sergiye çok yakın mesefade Murano Cam Müzesi’de gezilebilir. Mario Bellini’nin sergisindeki vazolardan ziyade ilgimi çeken Louvre Müzesi’ne ve diğer mimari projelere tasarladığı bina camlarının numuneleri oldu. Camın zanaattan endüstriye her alanda ve ölçekte kullanılabilen bir malzeme olduğunu bu sergide bir kez daha görülebiliyor. Müzede aynı zamanda Toots Zynsky, Lino Tagliapietra, Carlo Scarpa, Tapio Wirkkala, Davide Salvadore gibi cam alanında başarılı sanatçıların işleri, arkelojik camlar, Rönesans ve sonrası yapılmış klasik cam eseler, avizeler gibi birçok eser yer alıyor. Müzede diğer ilginç bir bölüm alevle şekillendirme tekniği ile yapılmış boyu bir buçuk santimi geçmeyen boncuklar oldu. Bu boncukların üstünde camla yapılmış desenler ve İtalya’nın tarihteki varlıklı ailelerin portreleri bulunuyor. Cam malzemesinin zorluğu bir yana, bu kadar küçük ölçekte işçiliği ileri seviyedeki bu işlerin müzedeki geniş arşivi etkileyiciydi.

Murano’da cam atölyelerini gezmeyi bitirdikten sonra Venedik’teki Palazzo Franchetti’deki Fondazione Berengo’da yer alan Memphis grubunun sergisi de görülmeye değer. Venedik Cam Haftası’na yan etkinlik olarak katılan bu sergide 80li yılların Memphis tasarımları, plastik, geometrik rengarenk formdaki mobilyaları, aksesuarları görebilirsiniz. Sergide aynı zamanda cam işler de yer alıyor.

Venedik’ten ayrılmadan önce vaktiniz kalırsa Mimari Bienal’de Kasım sonuna kadar devam ediyor. Sadece Arsenal’deki sergileri gezme fırsatım olsada Peru Pavilyonu beni en etkileyen sergi oldu. Peru’nun Antoine de Saint-Exupéry’nin Küçük Prens kitabından alıntı olan, ‘Asıl olan göze görünmeyendir’ başlıklı sergisinde, toprak altındaki tapınaklarının arkelojik projesi anlatılıyor. Salona girdiğinizde Peru’nun farklı halat düğümlerinin sergilendiği büyük panonun arkasında düğümlerin ait olduğu yörelerin ve tarihlerinin işaretlendiği bir harita görüyorsunuz. Bu panodan bir sürü ipler arkadaki panoya bağlanıyor ve arkeolojik çalışmalar anlatılıyor. Arsenale’de diğer akılımda kalanlar bir okul projesini anlatmak için büyük makete yansıtılan çocuk sesleri ve gölgeleri, Meksika’nın rattan pavilyonu ve yıldız haritalarından ilham alınarak yapılmış döndürülebilen büyük dairesel akşap maket masası oldu.

Venedik’ten ve Cam Haftası’nından ayrılırken Italo Calvino’nun Görünmez Kentleri aklımdaydı. Bir çok sanatçının gelip yaşadığı bu tarihi şehirde daha keşfedilecek çok fazla ilham var ve her sanatçının zanaat olarak buradan edinebileceği çok güzel deneyimler olduğu aşikar.

Öne Çıkanlar

bottom of page