top of page

Portre | Mesut Öztürk

Portre'de bu hafta Halka serisi ile tanıdığımız mimar tasarımcı Mesut Öztürk ile sohbet ediyoruz. Halka serisinin yeni ürünlerini görmek ve röportajın tamamı için okumaya devam edin.

Merhaba! Bize biraz kendinden ve stüdyondan bahseder misin?

Merhaba. Kendimi eğlendirmeyi ciddiye alan ve bu uğurda maceralara atılmayı seven biriyim. Bugüne kadarki hayat yolculuğumda çeşitli maceraları deneyimledikten sonra, son iki yıldır da seramikle oynuyorum. Macera derken gelip geçici heves gibi de algılanmasını istemem ama, girdiğim her yolda sonuna kadar derinleşmeye uğraşıyor ve özgünlüğü arıyorum.

Mimarlık geçmişim olduğunu biliyoruz seramik yapmaya nasıl karar verdin?

Mimarlık geçmişimde, içeriği “konsept geliştirme ve mimari tasarım danışmanlığı” olarak tariflenebilecek bir işte çalışmak ve halen de devam eden yarı-akademik kariyerim var. Yarı dememin sebebi yarı zamanlı hocalık yapmam ve doktorayı yarıda bırakmam. Mimarlıkla ilgili pratiklerimi bırakıp seramiğe başlamamın sebebi yukarıda bahsettim kendimi eğlendirme ve macera arayışı ihtiyacımı bu iki çalışma alanının tatmin etmeye devam edememesi oldu.

Meşhur halka serinin hikayesinden bahseder misin?

Halka serisi, kadim medeniyetlerin çanak çömlekleri, heykelleri ve mimari yapılarında kullanılan formların çağdaş bir yorumu diyebiliriz kısaca. Müzelerde ve kitaplarda görüp çok ilgimi çeken eğlenceli formlarla yeni bir ilişki kurmak istememle başladı hikaye. Aynı toprakları ve iklimi farklı zamanlarda paylaştığımız insanların yaşayışlarını üretimleri üzerinden düşünmeye çalışmak bana büyük bir gizemi keşfetmeye çalışmak gibi geliyor. Onların üretimlerinden ilham alarak, benzer hisleri yansıtan ama kendi özgün yorumum olan bir tasarım dili geliştirmeye çalışmaktan çok heyecan duyuyorum. Burdan aldığım ilhamla “güzel” olanın peşinden gidiyorum. Mimar düşünce yapısına sahip olan biri olarak mekanı güzel kılanın ne olduğu üzerine hep kafa yormuşumdur. Tamamiyle formüle etmesi zor olan güzellik kavramını üretebilmek biraz da içgüdülerin etkili olduğunu düşünüyorum. Aslında aynı tasarım ailesinin farklı tekil üyelerini üretmeye devam etmemin sebebi de bu arayış. Hayal etme yetenekleriniz ne kadar gelişkin olursa olsun kağıda çizdiğiniz bir tasarımın güzel olup olmayacağını son halini görmeden tam olarak kestirmek çok zordur. O yüzden çok kabaca taslaklar çizdikten sonra üretime başlarım ve büyük çoğunlukla da sonuç ürün ilk çizimimden farklı olur çünkü üretim sırasında parçanın şekillenmesini o anlık hislerime bırakırım.

Koleksiyonuna baktığımızda renkleri dikkat çekiyor ve her bir parça tekil. Tasarım kararlarından ve sürecinden biraz bahseder misin?

Aslında renkler de tekil çünkü renkleri karıştırırken reçete tutmuyorum, yine anlık hislerimle farklı renkleri yavaş yavaş karıştırırken bir noktada durmaya karar verip onu uyguluyorum.. Bütün seriye baktığınızda çok benzer renkler görebilirsiniz ama aralarında az da olsa ton farklılıkları işin doğası gereği vardır. Tekilliği ve özgünlüğü bu kadar vurgulamamın iki sebebi var aslında. Birincisi benim üretim sırasında heyecan duymam. Bir vazonun üretimi sırasında saatlerce ellerimle çalışıyorum, aynı vazoyu ikinciye üretmeye kalktığımda keşfetme heyecanı ortadan kalkmış oluyor. İkinci sebep de kullanıcıyla kurmuş olduğum empati ve naif de olsa dünyayı güzelleştirme arzusu. Mekanları güzelleştiren, kişinin bağ kurabileceği kıymetli nesneler üretmek istiyorum. Bir eserden dünya üzerinde yalnızca bir adet olduğunu biliyorsanız ona bakışınız değişir. Ona sahip olduğunuz için hissettiğiniz mutluluk, bir mağazadaki yüzlerce eşi olan bir vazoyu satın aldığınızda hissettiğiniz mutluluktan daha yüksek olacaktır.