Portre | Eli Bensusan

ATÖLYE’nin ikincisi düzenlediği Designer in Residence programının tasarımcısı Eli Bensusan ile odak malzemesi olan mantar ve tasarım süreci üzerine konuştuk.
ATÖLYE Designer in Residence programının ikincisi Portekizli Amorim firması sponsorluğu ile gerçekleşti. Bize biraz projenin kapsamından bahseder misin?
ATÖLYE ve FabLab Lisboa işbirliğinde, Amorim sponsorluğunda ATÖLYE Designer in Residence programının ikincisi düzenlendi. İkincisi düzenlenen programın tasarımcısı olarak ben seçildim.
Program boyunca bana verilen iki ay sürede de mantar malzemesi üzerine çalıştım. Ben ATÖLYE’de çalışırken eş zamanlı olarak FabLab Lisboa’da da bir başka tasarımcı yine mantar malzemesine odaklanarak kendi deneylerini ve çalışmalarını yürüttü ve eş zamanlı geçen sürecin sonucu olarak aynı gün iki lokasyonda sergi lansmanını gerçekleştirdik.

ATÖLYE’de geçirdiğin süreç nasıl ilerledi?
Projede öncelikle deneysel çalışmalar vardı. Mantara nasıl şekil verebileceğimi, nasıl dikeceğimi, beton, ip, mum gibi çeşitli malzemelerle nasıl birleştirebileceğimi araştırdım. Bu deneyler sonucunda oluşan ürünlerden bir kısmı günlük hayatta yer eden tasarımlara dönüştü. Ambalaj, aydınlatma, mobilya, takı gibi farklı kullanım alanları olan ürünler ortaya çıktı.
Mantar malzemesine yaklaşım şeklin nasıldı?
Tasarım alanında mantarın sık kullanılmayan ya da potansiyeli keşfedilmemiş olduğunu düşünüyorum. İkinci sebebi ise araç kabuklarından üretilen ama ağaçları kesmeden, zarar vermeden üretilen ve doğaya saygılı bir malzeme.

"Tasarımı hikayeyi anlatmak için bir araç olarak görüyorum. Tasarımın fonksiyonel olduğu da bir gerçek. Takıların da beden üzerinde taşınarak bir hikaye anlattığını düşünüyorum."

Formun fonksiyonu takip ettiği ürünler var. Bunun dışında mantarın dilimizdeki karşılığına referans veren ürünler de var. Bu ikisi arasında nasıl bir ilişki var?
“Corky” kelimesi İngilizce'de komik, zibidi diye çevirebiliriz. Mantarın malzeme karakterinden geldiğini düşünüyorum. Mantarın renkli iplerle dikilmesi biraz daha beklenmedik, komik bir ifade şekli. Öteki yandan da bükülmüş mantarın taşıyıcılığı artıyor ve işlevsel ürünlere olasılık veriyor. Bir de yediğimiz mantarın formunda, malzeme olarak ise şişe mantarından yapılmış lamba seti var. Yediğimiz mantarın biçimsel komikliğinin, şarap mantarının malzemesel nitelikleri ile örtüşmesi üzerine tasarlanmıştı. Kelime anlamıyla eğlenceli formlar arasında bir ilişki kurmak istedim.
Tasarladığın takıların her birinin yanında bir şiir var ve bu oldukça ilgi çekici. Bize bu ikisi arasındaki ilişkiden bahseder misin?
Benim kişisel tasarım felsefem hikayeler üzerine kurulu. O ürünün nerede, nasıl, kim tarafından yapıldığı, kimlerle ilişkisi olduğu, biçiminin nasıl bir hikayesi olduğu çok önemli. Mantar malzemesinin nasıl bir hikayesi olabileceğini düşündüm. Mantarın yüzyıllar önceki kullanımına dair bir hikayesi var. Cam şişeler içerisine aşk mektuplarından bir adadaki denizcilere kadar pek çok insanın yazdığı mesajlar yerleştirilir ve mantarla kapatılırmış. Bir İngiliz askerinin ölmeden önce cepheye giderken mantar ile kapattığı ve denize attığı bir şişedeki bir mektup yıllar sonra bulunmuş ve yazdığında daha bebek olan kızı 86 yaşında iken bu mektup gün yüzüne çıkmış. Bu hikayeler yüzyıllar sonra bulunup okunabilmiş. Mantarın bir hissi, bir hikayeyi, bir kişinin hayatını mühürleyip bir şişe içine hapsetmesi bana çok şiirsel geldi. Altı farklı insana ait , o insanlar için önemli olan şeyleri mantarla mühürledikleri hikayeler yazdım. Bu hikayelerle ilişkili olarak boyunlarında taşıyabilecekleri kolyeler tasarladım. Hikayelerden biri bir arkadaşıma ait. Ağır bir depresyon geçiren ve günde yirmiye yakın ilaç içmesi gereken bir arkadaşımın hikayesi. Onun bu zorlu sürecini gururla boynunda taşıyabileceği bir anıya dönüştürmek istedim. Diğer hikayeler tamamen benim yarattığım ve gerçekte olmayan ama hepimizin içinde birer parçası yaşayan karakterlerin hikayesi.